10 Aralık 2012 Pazartesi

“ALTERNATİF YENİ ŞEHİRLER” YA DA “MALZEME SİLOLARI” KURULUYOR…

Yahya  Düzenli
 
Okuduğumuza inanalım mı?
89 yıllık Cumhuriyet yeni şehirler kuramadı ama habere bakılırsa Çevre ve Şehircilik Bakanlığı “yeni şehirler” kuracakmış (!) Bu köşede bugüne kadar yaptığımız eleştirilerimize bir yenisini daha ekleyerek ifade edelim ki; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yeni şehir tasarımı her ne ise, o tasarımlarla mevcut şehir haritamız bir kez daha ifsat edilecektir.
 
“Yeni şehir kurma” büyük bir iddia. Bu iddiayı ortaya atanın ya çıldırmış olması lâzım ya da bütün hazırlıklarını tamamlamış, tarih-kültür-medeniyet ve şehir idrakiyle devrim çapında bir hamleye girişmiş olması lazım. Biz matematik bir kesinlikle ifade ediyoruz ki; eğer böyle bir iddiaları varsa (ki Bakanlığın yaptığı açıklamada öyle deniliyor) çıldırmış olmaları lâzım.
 
 
Bakanlığın Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada “Stratejik mekansal planlama ile alternatif şehirler kurulacağı”nı belirtilerek, “Türkiye’nin yeni cazibe merkezlerini planlamak için düğmeye bas”ıldığı, “makro ölçekte yapılacak planlama ile yeni şehirler, limanlar ve cazibe merkezleri kurulacağı” ifade ediliyor.
 
 
Açıklamada ayrıca “Türkiye'nin gelişimine paralel olarak ortaya çıkacak kara ve tren yollarının hangi güzergâhlardan geçmesi gerektiği belirlenecek. Planlamanın bir önemli özelliği de Türkiye'nin yeniden ele alınacak kıyı imarı ile bazı sahil şehirlerine yeni ve efektif limanlar kurulacak olması. Böylece deniz taşımacılığında yeni bir dönem başlayacak” deniliyor.
 
 
İddia büyük ama idraklerin bu iddia çapında büyük olduğunu söylemek mümkün değil. Ortaya nasıl “alternatif yeni şehirler”in çıkacağını anlamak için kentsel dönüşüm uygulamalarını, TOKİ tabutluklarını, marka şehirleri (!) görmek yeter.
 
 
Mevcut iktidarın “çevre ve şehir idraki”yle yapılacak her türlü uygulamanın şehirlerde kaosu artıracağını ve insanların hayatını ‘yaşanamaz’ hale getireceğini söylemek, ispat istemeyen bir tespit.
 
 
TOKİ ve Kentsel Dönüşüm terane ve debdebeleriyle yaptıkları şimdiye kadarki medeniyet idrakinden yoksun uygulamalar bundan sonra yapacaklarının teminatı hükmündedir.

Eskilerin sözüdür: “Büyük lokma ye büyük laf konuşma!”

Tıpkı 1930’ların “Tek Parti” döneminde olduğu gibi “emirle” şehirler yıkılıp şehirler kurulmasına benzer bir biçimde, bu kez de 2012’lerin “Tek Parti” iktidarı yeni şehirler konusunda harekete geçiyor.  Mimar Turgut Cansever’in “Kilisenin, feodal beylerin ve kralların iradesi bugün teknokratların iradesi şeklinde tezahür ediyor.” tespitinin yeri de tam burası.

Cansever’in şehircilik konusundaki “tarihî tecrübemiz akıl almaz bir zenginliğe sahip.”  sözünü hatırlatmanın bir faydası var mı? Yok! Çünkü, böyle bir tecrübeyi görebilecek, okuyabilecek, anlayabilecek “çevre ve şehircilik” idraki yok!
 
 
İnşallah Çevre ve Şehircilik Bakanlığı “alternatif yeni şehir” kurma fikrini yeniden düşünür ve teşebbüs ettiği işin “malzeme depolama siloları” olmadığını anlar.

Her şeye rağmen, bir arsa kenarına düşmüş tohum bir gün çatlayarak birilerinin dikkatini çeker babından, muhakkik mimar Cansever’in o muhteşem uyarılarından kesitlere kulak verelim:

“Şehir medeniyetin tezahür ettiği yerdir. Ahlâkın, sanatın, felsefenin ve dinî düşüncenin geliştiği ortam olarak, insanın dünyadaki vazifesini ve en üst seviyede varlığın anlamını tamamladığı ortamdır. Bu idrak şehir oluşmasını sağlar ve en yüksek gelişme düzeyine ulaşmasının temeli olur.”

“Yeni şehir” kurma iddiasındakilerde var mı böyle bir idrak?

Devam edelim Cansever’e: “Şehir, varlığın çeşitli anlamlarını kapsayan inançlar ve davranışlar bütününün bir yansımasıdır. Tabii ki bir mimar bir bina inşa ederken bu bütünlüğü göz önünde tutacaktır; aksi takdirde yaptığı şey eksik kalır. İnsanlık tarihinde bunun önemli örnekleri var. Mısır’da mimarlar Firavun ailesine mensup rahiplerden, yani toplumun en seçkin kesiminden oluyordu. Osmanlı dünyasında mimarların seçkin bir sınıf teşkil ettikleri muhakkaktır…”
 
 
Bu bağlamda Batılı mimar C. De Porzamparc şunları söylüyor: “Mimarlar, yere, mekana ait olan şeylerin dil aracılığıyla tam olarak yakalanamayacağını, dile getirilemeyeceğini bilirler. Bir örnek vermek gerekirse, Erwin  Panovsky 60’lı yıllarda gotik mimari hakkında bir kitap yazmıştı. Gotik mimarinin kökeninde skolastik düşüncenin yer aldığını son derece parlak bir şekilde kanıtlıyordu. Gotik planın, Aqiuno’lu Thomas’un Summa  theologiae’sindeki sınıflandırmalardan ve Keşiş Suger’in öğütlerinden nasıl esinlendiğini çok doğru bir şekilde açıklıyordu…”
 
 
Bir şehir kurulurken nasıl bir derin idrak ve inşa olması gerektiğini anlaşılabiliyor mu? “Yeni şehir” kurma iddiasındakilerde var mı böyle bir “ontolojik” idrak?
 
 
Yok, yok yok…
 
 
Olsaydı on yıllık “Tek Parti” iktidarında en azından belirtilerine şahit olurduk! Bu on yıllık dönem şehircilik konusunda hem ceberrut CHP tek parti dönemini, hem de arkasından gelen DP döneminde yapılan “imar uygulamaları”nı çağrıştırıyor. Onun için Başbakan’a (ulaşmaz ama gene de) rahmetli Canseverin bir sözünü hatırlatalım: “Menderes’in yanılgısı danışmanlarını seçmeyi bilmemesiydi. Bu şekilde Türk halkı sindirildi, tepkisizleştirildi, çevre ilişkilerinden kopartıldı.”  Sadece danışmanlarını değil, bakanlarını, tüm kadrosunu…
 
 
Mevcut Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na Cansever’den bahsetmenin hiçbir yararı yok. Çünkü, onun eserleriyle zuhuru o kadar apaçık ama görecek göz yok.
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder