9 Ağustos 2011 Salı

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI’NA “OKUMA KILAVUZU” -I- "Kubbeyi Yere Koymamak"

Yahya DÜZENLİ
duzenliyahya@gmail.com

İrfan ve hikmet ehli, muhataplarının keyfiyetini anlamak ve muhtevasını ölçmek için “ne okudun” diye sormazlar,“kimden okudun?” diye sorarlardı. Bazen da “ne okudun” sorusunu “kimden okudun”dan sonra yöneltirlerdi. Çünkü bilirlerdi ki “kimden okudun?” sorusunun içinde “ne okudun?”un cevabı vardır. Şimdilerde gözeleri kuruyan “irfan ve hikmet” pınarımızın kendi alanında “kâmil muhakkik”lerine ender de olsa rastlayınca “kimden okudun?”un ne anlama geldiğini hissederek anlayabiliyoruz.

Muhakkik-Mimar rahmetli Turgut Cansever’i hayatta iken okumasalar, görmeseler, görmek istemeseler de eserlerinin kılavuzluğunda bir “şehir tasarımı” ve “şehir yolculuğu” belki ya-parlar diye Çevre ve Şehircilik Bakanı’na bir Okuma Kılavuzu teklif ediyoruz. “Ön Notlar”dan sonra bu kılavuza devam ediyoruz.

Okumanın ve anlamanın yaşı, zamanı ve zemini yok! Hemen şimdi! Türkiye’nin her alanda yakaladığı müthiş fırsatı hakkiyle ve bütün imkânlarıyla kullanabilecek siyasî iradenin özellikle “çevre ve şehircilik”te bu fırsatı (TOKİ örneğinde olduğu gibi) heba etmemesi gerekiyor.

Endişemiz odur ki; dokuz yıldır heba edilen bu fırsat bundan sonra da heba edilecek!

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı” olarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın sadece adı değişse de, değişmesini beklediğimiz zihniyeti ola ki farkeder diye bu “Okuma Kılavuzu”ndan kesitleri kendilerine sunmak istiyorum.

Öncelikle, endişelerimden yola çıkarak üç ay önce yazdığım yazılarımda yanılmadığımı görü-yorum. “Şehircilik Bakanlığı ve Endişelerimiz -I-” başlığıyla Mayıs ayında yazdığım yazıda “ Endişeliyiz… Türkiye yeni Şehircilik Bakanlığı’yla yeni ve hantal bürokrasi stoğunu artırmaya, yeni şehir kaoslarına, zevksizliklerine sahne olacak. Korkarız ki bu bakanlığın yönetim kadro-sunu büyük ölçüde TOKİ ve mevcut Bayındırlık Bakanlığı bürokrasisi oluşturacak.” demiştim.

Sanki yazımda sipariş vermiş ve adres göstermiş gibi, ilgili Bakan TOKİ Başkan Yardımcısı’nı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarı olarak atadı. Sebeplerini bilemiyorum. Herhalde kendi başkanlığı sırasındaki uyum ve zihniyetinden dolayıdır.

Şu anlaşılıyor ki; bundan sonra şehirlerimizin geleceğinde yeni bir ruh, yeni bir anlayış, yeni bir estetik ve yeni bir yapılanmadan ziyade, “eski usûl” talime devam edeceğiz.

Ayrıntıya girmeden, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkililerinin şehre dair “ne okuması” ve “kimden okuması gerektiği”ni işaret ederek devam edelim…

Hemen ifade edelim ki; bir deryayı küçük bir bardağa sığdırmak gibi imkansız bir iş üzerinde-yiz. Ancak maksadımız sadece “kılavuzu işaret” olduğu için müsterihiz.

Konumuz Rahmetli Turgut Çansever’in biyografisi değil. Dünya görüşü, medeniyet idraki ve inşasıyla bu toprakların ‘yeni ve yerli’ bir şehir kılavuzu olarak 89 yıl yaşayan ancak, görecek göz, anlayacak idrakin yoksunluğu yüzünden fark edilmeyen büyük Muhakkik Mimarın, “kad-rini seng-i musallada bilirler” kabilinden belki eserlerine nüfuz edilir ve anlaşılır.

Osmanlı’nın yükselme devrinin (XVI.yy.) Mimar Sinan’ı neyse Turgut Cansever’in de modern zamanların Türkiye ve İslâm Dünyası’ndaki fonksiyonu odur. Şu farkla: Sinan yapmış, anla-şılmış ve ekolleşmiştir. Cansever ise halâ anlaşılacak !

Rahmetli Cansever’in sıkça işaret ettiği ölçümüzü (hadis) hatırlatalım: “Hükümdarın iyisi, âlimin ayağına giden; âlimin kötüsü hükümdarın ayağına gidendir!” Bu ölçüye rağmen, müthiş bir mes’uliyet ve edep hissiyle projeleri ve eserlerini ilgili her yere taşımış bir tevazu adamıdır da rahmetli Cansever.

Şimdi sıra ve vebal siyasî irade ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nındır. Oluşturmaya başladığı teknisyen ve bürokrat kadrosuna dünya görüşü ve medeniyet bilincine sahip, sanat ve estetik derinliği olan insanları bulup, seçip bir “şehir seferberliği” başlatılmadığı takdirde “eskinin devamı”ndan ibaret “böyle gelmiş böyle gider” vurdumduymazlığı devam edecektir.

“Kubbeyi Yere Koymamak”, rahmetli Turgut Cansever’le yapılan röportajlardan oluşan kap-samlı bir kitap. Öyle bir kitap ki; Çevre, şehir, mimari, dünya görüşü bağlamında derinlikli olduğu kadar pratik bir ‘kılavuz kitap’ niteliğindedir. Öncelikle bu kitabın Bakanlığın tüm ilgili teknik ve idarî kadrosu tarafından okunup, içselleştirilip ‘hazmedilmesi’ gerekiyor. Tabii önce-likle ilgili Bakan ve Bakan Yardımcısı, Müsteşar, vs.vs. tarafından…

Artık “şehir nasıl kurulur”dan çok “şehir nasıl kurtulur” ve “şehir nasıl korunur?” sorularını sormak ve doğru cevaplar aramak zorundayız.

Öyle ki, “Kubbeyi Yere Koymamak”ın sadece konu başlıkları ve her konu ile ilgili Cansever’den yapılan alıntılar, her şeyi anlatmaya yeter:

Birinci Bölüm:

Mimarîde Aşkın Çözümleme

(Mimari Felsefesi: ‘Mimari’de yeni yönelişleri ortaya koyabilecek tek ülke Türkiye’dir’. Varlığın Çelişkileri ve Çözümleri: ‘İslam kültürü büyük çelişkilere büyük çözümler getirmiştir’. Rönesans’ın Sonuçları: ‘İnsanlık tarihinin en yüksek çözümlemesini yok ettik!. Rönesans’ın Yanılgıları: ‘Rönesans varlığın bütünlüğünü gözden kaçırdı’. Mimaride Aşkın Çözümleme: ‘Mimarlığın bir üst düzey yaklaşımla yönlendirilmesi gerekir’. Mimari ve Kültürümüz: ‘Mimari, insan ile varlık arasındaki ilişkiyi düzenleyen disiplindir’. İslam ve Şehir: ‘İslam, bir şehir dinidir’.)

İkinci Bölüm:

Osmanlı çözümlemesinden Postmodernizme

(İslâm Şehri ve Postmodernizm: ‘İslam şehri insanlık tarihinin en müstesna ürünüdür’. Osmanlı Şehirciliği: ‘Osmanlı şehirleri güzelliğin yaşandığı yerlerdir’. İslâm Kültürü: ‘Sadelik İslam kültürünün temel özelliğidir’. Mimar Niçin vardır?: ‘Mimarın görevi dünyayı güzelleştirmektir’. Türk Mimarisi ve Mimarları: ‘Ülkemizde mimari bir kimliğin varlığından söz etmek imkansızdır’. Mimarimizin geçmişi ve Geleceği: ‘Milli mimarimiz aslına geri dönmeli’. Türkiye’de Cami Mimarlığı: ‘Cumhuriyet, cami mimarlığını ihmal ederek marazileştirdi’. Dünden Bugüne İstanbul: ‘İstanbul’un fethi mimari fetihle tamamlandı’. Edirne Üzerine…: ‘Edirne’ye ikiyüzbin gül getirmek’. Sedad Hakkı Eldem Kimdir:: ‘S.H.Eldem, inandıklarıyla değil, virtüözlüğüyle öne çıkmayı tercih etmiştir’.)

Üçüncü Bölüm:

Ev’den Konuta

(Şehir Nasıl Korunur?: ‘Yeni konut politikalarının tesbit edilmesi zorunludur’. Konut Geleneğimiz ve Modernizm: ‘Konut sorununu aşmak, ancak toplumsal bir mutabakatla mümkündür’. Konut Sorunu: ‘Konut meselesi sil baştan ele alınmak mecburiyetindedir’. Toplu Konutların Sosyal Bedeli: ‘Sorumsuz insanlar olduk’. Konut Sorunu: ‘Şehirler zorunlu iskan alanlarıdır’. )

Dördüncü Bölüm:

Habitat ve Şehir

(Habitat II Üzerine: ‘Devlet konut konusunda yönetici değil, yönlendirici olmalı’. Habitat II Konferansı: ‘Habitat’ın amaçladığı çokseslilik Osmanlı’da zaten mevcuttu’. Şehir Kültürü: ‘Şehirleri ihanet vurdu’. Habitat, Çevre ve Şehir: ‘Mimari hayatın bütün alanlarını kapsayan bir hazinedir’. Mimari ve Çevre: ‘İnsanlar çevreyle aralarına sun’i sınırlar getiriyor’. İslâm: Dün, Bugün ve Yarını: ‘Varlığın bütününü görememek şirke açılan bir kapıdır’.)

Sadece bu başlıklar ve Cansever’in röportajlarından alınan birer cümle kitabın ehemmiyetini anlatmaya yeter.

“Kubbeyi Yere Koymamak”tan birkaç paragraf aktaralım:

“Dünyayı korumak için genç nesiller yeni bir bakış açısı getiriyor. Fakat doğayı doğa olarak korumak insanın ilk vazifesi ise, doğayı güzelleştirerek insanın doğayla bütünleşmesini sağ-lamak da kaçınılmaz ikinci vazifesidir. Sanıyorum ki, bu olmadan iktisat da yapılmaz, politika da…”

“.. Doğrusu, insanın yaptığının tutarlı olması gerekiyorsa, ‘neyi yapmak doğrudur ve bunun özünde ne olmalıdır?’ soruları kaçınılmaz bir şekilde beni peşinden sürükledi..”

“…Standartlar ruhu’nun tekrar Türkiye’de gündeme getirilmesi imkanı bulunmalı. Bir zaman-lar şiirde hece vezni gündeme getirilirken, aruz kalıplarının kısıtlayıcı, daraltıcı olduğu iddia ediliyordu. Standartlar ruhu edebiyatımızda, şiirimizde, musikimizde, mimarimizde, adabı-mızda, zevkimizde vardı. Bunların kaybedilmesiyle herşey çöktü…”

“İnsan-varlık ilişkisinin bilincini geliştirmeyi öngörmeyen yaklaşımların kültür değil, propa-ganda ve spekülasyon faaliyetleri oldukları âşikârdır…”

“… Mimari, insan ile varlık arasındaki ilişkiyi, maddi, organik, ruhî ve fikri bütün bir varlık alan ve tabakalarında düzenleyen disiplindir. Teknolojik, iktisadi ve politik sorunlara ek olarak in-sanın fikrî dünyasının tümünü kapsar. Varlık ile ilişkisini bilinçle düzenlemek insana özgüdür. Dünya ile bilinçli ilişkisini düzenleyemediği aşamada insan yalnızca fizyolojik bir yaratıktır…”

Turgut Cansever’le ilgili “İdrak ve İnşa” isimli ciddi kitap çalışmasındaki şu satırlar, Türkiye’nin şu anda yaşadığı dönüşümlerde sadece İslam Dünyası’na değil, bölgesine, belki de dünyaya, tarihsel köklerden referansını alan yeni bir “şehir ve mimari” dönüşümü yaşatabileceğinin işaretidir:

“Turgut Cansever’in yazılı eserlerine, kendisiyle yapılan söyleşilere ve hakkında yapılan yo-rumlara toplu olarak bakıldığında, İslam düşünce geleneğinin temel kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ayetlerinin ve Hz. Peygamber’in hadislerinin önemli bir yer tuttuğu görülür. Cansever’in yoğun olarak kullandığı bir diğer kaynak da tasavvufun en önemli isimlerinden olan İbn Ara-bî’nin Füsûsü’l-hikem adlı eseridir. İbn Arabî’ye dayandırılan, Censever’in mimarisini temel-lendirdiği Tevhid inancının, Vahdet-i Vücud fikrinin de temelindeki isim İbn Arabî’dir. ‘Ferdiye-tin Yüceliği’ ve ‘Güzellik sevgisi’ düşüncelerini ve her peygamberin kendinden önceki peygam-berin hikmetini tamamladığı, dolayısıyla eklenme ve hareket gibi kavramları Füsus’tan çıkar-mıştır…. Turgut Cansever, dnya görüşünü inanç temelinde açıklar. Örneğin, kültürün ancak ‘insan-varlık ilişkisinin bilincini’ öngören yaklaşımlarla oluşabileceğini söyler. İnancını da bu ilişki doğrultusunda tanımlar. Şöyle der. ‘Doğrusu iddialılık insanı rahatsız ediyor. Tabi şunu söylemem gerekiyor: Benim inancım, gerçeğin en büyük sığınak olduğu inancıdır. Varlığına sığındığım gerçek bana kuvvet verdi ve devam etmeme fırsat tanıdı.’ Bu gerçeği ifadelendirir-ken, her aşamada, temel İslami inanç sistemlerine sıkça vurgu yapar. Tasavvufa göre, varlığın merkezinde Tanrı vardır ve insan onun karşısında yetersizlik içerisindedir. Cansever’in dünya görüşünü anlatırken kullandığı ‘varlığına sığınılan gerçek’ de Tanrı karşısındaki bu acziyetin ifadesidir. … ”

İşte Cansever, Çevre ve Şehirciliği böylesine derin bir ontolojik kavrayışla ele alıp, yaşanan zamana göre formüle ederek projelendiriyor.

Bugünkü Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız ricaline biraz ağır, lüks ve fantezi gelse de idrakler bu yöne çevrilmediği ve zihinler böyle düşünmediği takdirde Türkiye çevre ve şehircilikte de modern zamanların ‘gettosu’ olmaktan kurtulamayacaktır.

Türkiye, çevre ve şehircilikte modern zamanlara sunabileceği bir “CANSEVER FELSEFESİ VE MODELİ”yle yeni bir ÇIĞIR başlatabilir. İmkanlar âleminde bu mümkündür fakat realiteler aleminin algıları acaba bu çığıra hazır mıdır?

Cansever “Kubbeyi Yere Koymamak”ta “Kaos yerine müthiş bir düzen geliyor ama müthiş bir değişme içerisinde…” teşhisiyle, üzerimize doğru gelen büyük değişim dalgasını gösteriyor. Ve bu dalgalar içerisinde “kosmos:düzen” teklif ediyor. “Büyük Kaos”a karşı “Büyük Kosmos” Türkiye ölçeğinde geliştirilebilir. Tabii Cansever kılavuz, eserleri de ‘yol haritası’ kabul edilir-se.

Tarihsel şehir ve mimarî birikimimiz, tecrübe ve stoğumuz, Cansever’in prizmasına yansımış bir biçimde İLGİLİLERİ ve DERTLİLERİ bekliyor!

Bu işi başarmak yâni, ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİKTE yeni bir ÇIĞIR AÇMA vebali, mes’uliyeti, zevki ve bir o kadar da onuru kimi bekliyor dersiniz?

Cansever’in “Kubbe’yi yere koymamak’ına dikkat çekebildik mi bilmiyorum.

Üstad Necip fazıl’ın mısrasıyla bitirelim:

“Buluştururlar bizi elbet bir gün hesapta,
Lâfını çok dinledik, şimdi iş inkılâpta!”

Evet… Şehircilikte geçmiş ve bugün ile hesaplaşmak ve yarına hazırlanacak ‘büyük dönüşüm’ için “kubbeyi yere koymamak” idrakini arıyor ve bekliyoruz…

(Günebakış, 10 Ağustos 2011)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder